ANTRENMANIN METABOLİK KAPASİTE ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ

 

 

Egzersiz çalışan kaslardaki biyoenerjetik yollarda ciddi bir etki yaratır. Örneğin ağır egzer­siz süresince vücudun toplam enerji harcaması dinlenik durumda harcadığı değerin (MET=Dinlenik metabolik hız) 15-25 katına çıkabilir. Enerji üretimindeki bu artışın çoğunluğu enerji kullanımını dinlenik durumda kullandığının 200 katına çıkarabilen iskelet kasının kasıl­ması için gerekli ATP sağlanması için kullanılır. Bu yüzden görülüyor ki iskelet kasının çok mik­tarda ATP üretme ve kullanma kapasitesi vardır (4).

 

Dinlenme Egzersiz Geçişleri

Dinlenik durumdan hafif veya orta şiddetteki egzersize geçişte oksijen tüketimi (VO2) hız­la artar ve bir veya dört dakika içinde statik dengeye ulaşır (Şekil 1). Ancak VO2 statik den­ge değerine sabit bir şekilde ulaşmaz, anaerobik enerji kaynakları egzersizin başında tüm ATP sistemine katkıda bulunur Egzersizin başında  ATP-CP sistemi ilk aktif biyoenerjetik yoldur ve bunu glikolız ve son olarak da aerobik enerji üretimi izler Buna karşın statik dengeye ulaşıldıktan sonra, vücudun ATP ihtiyacı aerobik metabolizma yoluyla karşılanır {4],

 

 

Organizmada egzersiz sonrası yorgunluğun sebepleri dört kategoriye ayrılabilir:

1. ATP ve CP depolarının tükenmesi

2.  Anaerobik metabolizma hızının yetersiz olması

3.  pH'ın kaslarda düşmesiyle sonuçlanan ATP, GP ve kas glikojeninden alınan enerji mik­tarının azalması. Bu durumda yorgunluk Laktik Asit (asidoz) in birikmesi ile meydana gelir.

4.  Düşük kas glikojen düzeylerinin sebep olduğu yetersiz anaerobik metabolizma. Maksimal bir egzersizde metabolik harcamayı ölçmek fizyolojistlerin ilgi odağı olmuştur.

Ancak VO2 zorlu bir egzersizde zaman zaman metabolik hızın bir göstergesi olamamaktadır. Araştırmacılar toparlanma sırasında vücut tarafından tüketilen ekstra oksijeni ölçerek egzer­sizdeki toplam O2 harcamasını hesaplamayı denemişlerdir. Uzun zamandan beri egzersiz sü­resince O2 tüketiminin enerji ihtiyacını karşılamak için yeterli olup olmadığı konusunda düşü­nülmektedir, şöyle ki, oksijen tüketiminde bir açık varsa o zaman vücut kendi enerji rezervle­rinden (veya krediler) borçlanır Egzersiz sonrasında vücudun bu kredileri geri ödediği düşü­nüldü. Toparlanma süresince dinlenik tabanın üzerinde tüketilen oksijen Oksijen borcu olarak ifade edildi ve egzersiz süresince anaerobik metabolizmanın Ölçütü olarak kullanıldı. Ancak daha sonraları oksijen borcunun egzersiz süresince anaerobik metabolizmanın yetersiz bir göstergesi olduğu kanıtlandı.

Egzersiz sonrası 02 tüketimi dinlenik düzeye hemen düşmese bile eğrisel bir şekilde azal­ma gösterir. Toparlanma süresince dinlenik tabanın üzerinde tüketilen ekstra oksijen Brooks ve arkadaşları tarafından Egzersiz Sonrası Aşırı Oksijen Tüketimi olarak adlandırıldı (EPOC) (5).

Antrenmanlı ve antrenmansız denekler arasında, egzersizin başlamasıyla oksijen tüketimi ve arasında ki fark antrenmanlı denekler ve antrenmansız deneklerle karşılaştırıldığında daha düşük oksijen borcuna girdiğini göstermektedir. Bu sonuç  antrenmanlı deneklerin daha gelişmiş aerobik bioenerjetik kapasiteye sahip olduklarını  göstermektedir. Bu da dayanıklılık antrenmanlarıyla arttırılan kardio vasküler veya kassal uyumlara bağlanmaktadır.Özetle antrenmanlı bireyde aerobik ATP  üretimi egzersizin başında daha erken aktive olur. olur ve laktik asitin antrenmansız bireye oranla daha az üretimiyle sonuçlanmaktadır .

Asidoz (Düşük kas pH)

Birbirine zıt düşüncelere rağmen pek çok uzman, asidozun 50 m. den daha uzun yüzme yarışlarındaki yorgunluğun en büyük sebeplerinden biri olduğu konusunda birleşmektedir (1). Laktik asit kaslarda ve kanda yüksek bir yoğunluğa ulaşırsa yorgunluğa yol açmaktadır. Asit ortam ph'yı düşürmekte ve mitakondrilerdeki bazı enzimlerin aktivitesini engellemektedir. Bu ise karbonhidratların yıkım oranını yavaşlatmaktadır (Maglishco, 1993]. Dolayısıyla kasılma hı­zındaki azalma sporcunun hareket kuvvetini azaltmaktadır. Çok düşük pH değerlerinde (6.5-6.8] anaerobik metabolizma hemen hemen ortadan kalkar ve sporcu sadece aerobik artımda ve çok daha düşük hızda hareket eder (3).

Artan asidoz neden anaerobik metabolizma hızını düşürmektedir? Çünkü;

  1. Kas kontraksiyonu için gerekli kalsiyum miktarı artacaktır.

2. ATP az enziminin aktivitesi azalacaktır.

3.  Fosfofruktokinaz (PFKj enziminin aktivitesi inhibe edilecektir.

4.  Laktik asitin uzaklaştırılma hızı yavaşlayacaktır.

5. Asidoz sporcuda hızını yavaşlatmasına sebep olan ağrılar oluşturur.

 

ANTRENMAN YETENEĞİNİ GELİŞTİREN UYUMLAR

Kreatin Fosfat Sistemi Antrenman (Non aerobik) Etkileri

CP sistemi ve laktat sistemi antrenmanı gibi antrenmanın yüksek şiddetli türleri KAH'nın yardımıyla ayarlanabilir. CP sistemi miktarında artış sağlamak için yapılan antrenmanlarda şu özellikler düşünülmelidir. Yüklenmenin şiddeti kısadır, en çok 5-10 veya 20 sn., şiddet yüksek­tir, maksimalin %80-90'ı kullanılır. Dinlenme aralan uzundur, bir dakika ve gerektiğinde daha uzun olabilir. Laktat içeriği bu çalışmada 6. mM'ü geçmemelidir. Bu antrenmanın amacı CP miktarında artış sağlamaktır (2).

ATP ve CP kaynakları üzerine yapılan antrenmanın etkileri çok büyük değildir. Çünkü bu kimyasal madde içeren enerji kaynaklarının miktarının antrenmanla arttığı gözlenmekteyse de bu artış en iyi şartlarda sadece saniyenin yüzde birkaçı içindeki sürati geliştirebilecek kadar küçüktür. Sadece sprinterler bu artıştan faydalanabilirler. Performansları saniyenin binde biri oranında gelişebilir. Ancak sürat kas gücü ve hareket etkinliği üzerine konsantre olarak da ge­lişebilir. Bu tür antrenmanla ATP-CP kaynaklan artar. Kas kuvvetindeki gelişime iki temel ant­renman etkisinden kaynaklanır;

1) Kas çapında ve kuvvetinde artma,

2) Egzersiz süresince kas fibrillerinin kasılma ve dizilişinde hızlanma, düzelme (3).

Böylece ATP-CP kullanım süresi değişmese  bile bu süre içinde daha fazla mesafe katedilebilmektedir.

 

Anaerobik (Laktat Sistemi) Antrenmanın Etkileri

Laktat sistemi antrenmanı aynı zamanda direnç antrenmanı veya laktat tolerans antren­manı olarak da adlandırılır. Laktat tolerans antrenmanının çeşitli şekillerini kullanmak müm­kündür.

Kısa şiddetli yüklenmeler: Süre 20-180 sn arasındadır. Yüklenmeler 30-60 sn. dinlenme aralıklarıyla devam etmelidir. Bu dinlenme aralığı laktat iyice düşene kadar uzun olmamalıdır. Bu antrenman şekli süresince güçlü asidite artışı aerobik kapasiteyi veya dayanıklılık kapasi­tesini zarara uğratabilir.

Uzun şiddetli yüklenmeler: Bu laktat tolerans antrenmanı türünde yüklenmenin süresi 20-30 veya 60 sn olabilir. Yüklenmenin şiddeti kırılma noktasının hemen üzerinde olmalıdır. To­parlanma aralıkları yoktur. Bu antrenmanla laktat içeriği 6 mM'ü aşar. Bu çalışma dayanıklılık kapasitesinde zarara yol açabilmektedir. Bu çalışma şekli en iyi şekilde yarışma süresiyle ant­rene edilebilir (2).

Bu antrenmanların genel etkileri anaerobik sistemin enzim kapasitesini ve tampon kapa­sitesini arttırmaya yöneliktir.

Enzim Aktivitesini Arttırma

Laktat üretim hızı anaerobik metabolizmayı düzenleyen enzimlerin aktiviteleri ile sınırlana­bilir. Enzimlerin aktiviteleri arttıkça gelişme izlenecektir. Anaerobik metabolizmanın en önem­li enzimleri:

1.  Fosforilaz; glikojenin glukoza dönüşümünü düzenler, anaerobik metabolizma hızını dü­zenleyen enzimdir (G6P),

2.  Fosfofnjktokinaz (PKF); fruktoz 6 fosfatın, fruktoz 1-6 fosfata dönüşümünü düzenler.

3.  Prüvatkinaz (PK);fosioienil prüvatın prüvik asite dönüşümü

4.  Laktat dehidrogenas (LDH); prüvik asidin laktik asite dönüşümünü dengeler. Antrenman bu enzimlerin miktarında ve aktivitesinde artışa sebep olur. Sprint çalışmaları

özellikle bu amaç için örnektir.

Genel olarak, anaerobik antrenmanın sebep olduğu artışlar aerobik metabolizma enzim­leri için aynı şekilde gözlenmemiştir. Enzim artışlarının çoğu %2 ve %22 arasındadır. Hatta ba­zı enzimlerin aktivitelerinin aerobik antrenmanla düştüğü gözlenmiştir. Bu sonuçlar aerobik ve anaerobik antrenman arasındaki antagonistik ilişkiden geldiği söylenebilir (3).

 

Tampon kapasitesini arttırma

Tamponlar laktik asitten ayrıştığında hidrojen iyonlarını emebilen alkali maddelerdir. Böy­lelikle yoğun laktik asit daha zayıf hale gelir, dolayısıyla kas pH'sı üzerindeki etkisi büyük ola­maz. Örneğin; etkili bir tampon ile laktik asidin 10 kat artışı pH'nın %8 lik bir düşüşüne karşı­lık gelir (Keul, Doll & Keppler, 1972) (Akt. 4). Tampon kapasitesindeki artış sporcuların kasla­rın kasılma hızında en az azalma ile daha çok LA üretebilmesine yardımcı olur. L.A. yi tamponlayarak asidoz şiddetlenmeden önce uzun bir süre yüksek hızlarını sürdürebilmelerini sağlar.

Tamponlar kanda ve kas hücrelerinde ki intraselüler sıvıda bulunurlar, en önemli iki madde sodyum bikarbonat ve Sodyum fosfattır, genel olarak alkalin rezervleri olarak bilinirler.

Kaslardaki bazı aminoasitler de tampon olarak bilinirler. Kandaki hemoglobin hidrojen iyonları için de bir tampon görevi görür. Kan ph'sında bir düşmenin olmasını engeller, böylece daha fazla hidrojen iyonu difüzyonla kasların dışına taşınır. Ayrıca solunum tampon sistemin potansiyelidir.

Tampon sistem kas pH'smın düşmesini engellemek için egzersizin hemen başında devre­ye girer. Örneğin bir yüzücünün tampon kapasitesi 100 m. ve 200 m. yarışlarında çok önem­lidir. Bu yarışlarda süratin çok yüksek ve sürenin çok kısa olması beklenir, çünkü enerjinin bü­yük bir kısmı anaerobik metabolizmadan gelmektedir. Daha farklı bir değişle, laktik asit üretim hızını azaltmak için yeterli miktarda oksijeni tüketecek zaman yoktur. Tampon kapasitesi, ana­erobik antrenmanla en iyi şekilde geliştirilir, dayanıklılık antrenmanı aynı etkiyi yaratmaz, iki çalışma sonucunda sprint dallarında yarışan sporcuların tampon kapasitelerinin ortalamanın üzerinde olduğu, buna karşın dayanıklılık üzerine antrene olmuş sporcuların tampon kapasitesinin antrenmansız bireylerden farklı olmadıkları gözlenmiştir Sharp, Coslill & King, 1983) (Akt 3)

 

Aerobik Antrenmanın Etkileri

Aerobik kapasite anaerobik metabolizmanın etkileri  olmaksızın iş yapabilme yeteneğidir, kat bu laktik asit üretilmiyor anlamına gelmez, LA. üretildiği hızda kaslardan uzaklaştırılır. Aerobik metabolizmayı geliştiren antrenmanın etkileri çok çeşitlidir. Fakat bunlar genel olarak iki  bölüme ayrılırlar:

1     LA üretim hızını azaltanlar,

2    LA in kaslardan atılma hızını arttıranlar.

iş yapabilme kapasitesini arttıran iki nokta daha ilave edilebilir.

3    Kaslardaki depo kas glikojeninde artma

4    Enerji sağlamak için yağ kullanımını arttır

 

Laktik Asit Üretim hızını azaltma

Laktik asit üretim hızını azaltan bütün antrenmanların etkileri kaslara giden oksijenin artışına yöneliktir. Kaslarda aerobik metabolizma hızını ve oksijen depolarını arttıran antrenmanlar:

1.  Kas fibrillerinin etrafında, difüzyonla daha fazla oksijen taşınabilecek kapilaritede artış.

2.  Hareketi ortaya koyan kaslarda kan dolaşımının geliştirilmesi, böylece daha fazla kan illere oksijen taşıyabilecektir.

3.  Kaslardaki miyoglobin miktarında artış, böylelikle oksijen fibrilere diffüze olduğunda, hücreleri geçerek mitakondrilere taşınabilecektir

4.  Daha fazla oksijen alımı ve aerobik metabolizmanın çalışmasını sağlayan kaslardaki mitakondriIerin çapında ve sayısında artış.

5.  Kaslardaki aerobik metabolizmayı düzenleyen enzimlerin aktivitesinde artışa sebep olur.

Bunlarla birlikte laktat üretim hızını azaltan iki mekanizma daha vardır.glikoz alanın devrinde pirüvik asidin alanine çevrilmesi ve Elektron transport zincirini başlatan hidrojen ıyonu sayısında artış.

 

Kas kaprillerinde Artış; Dayanıklılık antrenmanlarının kas kapillerini arttırdığı kanıtlanmıştır. dayanıklılık üzerine  antrene edilmiş sporcuların antrenmansız sporculara oranla kasların etrafında %50 daha fazla kılcal damar olduğu bulunmuştur. Bu etkilerin bir kısmı kalıtsaldır. Ancak bir çalışmada  sekiz haftalık bir antrenmandan sonra %15 lik bir artış gözlenmiştir

Bu kapiller artıs antrenmanla kullanılan kas kapillerine özeldir. Bu yüzden sporcular antrene ettikleri kaslarda  kapilerizasyonu arttırırlar. Pek çok dolaşımsal uyum doğal yapıdadır, yani Kalp ve arterlerle dolaşım vücudun her tarafına ulaştırılır. Örneğin koşmayla gerçekleşen dolaşımsal uyum yüzmeye de fayda sağlayabilir. Ancak kapilerizasyon özeldir, kas fibrili elinde bulunan miktardan daha fazlasına ihtiyaç duymazsa artış olmaz. Aynı anlayışla kapiller, fib-ritlerin değişmez parçasıdır ve bir yere ödünç verilmez. Başka bir değişle koşu bacak kasla­rında kapilerizasyonu arttırırken kol kaslarında aynı değişimi göstermez (Akt. 3).

 

Kan Akışı: Maksimal  yüklenme sırasında çalışan kasa toplam kan akışı miktarının oranı da artacaktır (Clausen, 1973; Keul, Doll & Keppler, 1972; Saltin, 1973, Simmons S Sheppard, 1972). Kan akışı en üst hızda dayanıklılık antrenmanlarıyla geliştirilebilir, çünkü uzun ve yük­sek şiddetli antrenmanlarla daha çok miktarda kan çalışan kaslara dağıtılacaktır (Akt. 3).

Myoglobin: Kasa kırmızı rengini veren demir içerikli bir proteindir, iki görevi vardır. (1) Ok­sijeni kandan hücre içindeki mitakondrilere taşır, (2] Kas içinde küçük miktarda oksijen depolar.Depolama işlevi genel olarak anlamsız olarak düşünülür, çünkü vücudun tüm kaslarında­ki depo oksijen miktarı yalnızca 240 mi civarındadır (Akt. 3).

Antrenmanlar atlarla myoglobin içeriğinde %80 lik bir artış görülmesine rağmen son araş­tırmalar insanoğlunda bu etkiyi bulamamıştır. Örneğin Svedenhag ve ark. (1983) sekiz hafta­lık antrenman sonrasında bir grup insanda myoglobin artışında rastlanmamıştır. Bu sonuçlar antrenmanla myoglobin artışı olmadığı sonucunu tam olarak göstermez. Özel dayanıklılık ant­renmanlarıyla bu değişiklikler incelenebilir. Mitakondrial değişiklikler: Mitakondriler kas hücre­lerinde aerobik metabolizmanın yer aldığı küçük bir kimyasal fabrikadır. Dayanıklılık antren­manlarından sonra %60 oranında artış sağlandığı gösterilmiştir.

Mitakondrial artışlar laktik asit üretim hızını azaltmanın önemli bir yoludur. Sağlanabilen daha çok mitakondriyle aerobik metabolizmanın her kas fibrilinde yer alabildiği çok sayıda alan oluşabilmektedir. Bu da egzersizin her bir dakikasında daha fazla enerji sağlayabilmek­tedir. Bu etki (ve belki de, myoglabindeki bir artış) muhtemelen antrenmanlı sporcuların laktik asit üretiminde artış olmaksızın VO2 makslannın daha büyük yüzdesini kullanabildiklerini or­taya koymaktadır (Akt. 3).

Anaerobik Enzimlerde Artış: Mitakondriler in çapı ve sayısı arttığında içindeki aerobik en­zimlerin miktarı da artacaktır. Bu değişiklik işleme giren enzimlerin daha büyük miktarda olu­şuna bağlı olarak aerobik metabolizmanın daha hızlı ilerlemesine sebep olur. Aerobik meta­bolizma hızını düzenlemede en önemli rolü oynadığına inanılan enzim Succinate Dehidrage-nas (SDH) enzimidir. Dayanıklılık Antrenmanından sonra %39-95 artış gösterdiği bildirilmiştir (Costill, 1978; Eriksson, Gollnick ve ark. 1973a]. Antrenmanla artan diğer mitakondrial enzim­ler sitrat sintaz (Baldwin ve ark. 1972], aconitaz, izositrat dehidrogenaz, x-ketoglutarat ve ma-lat dehıdrogenazdır (Holoszy, Oscaı, Don ve Mole, 1970). Elektron transport zincirini enzim aktiviteleri dayanıklılık antrenmanıyla birlikte artış göstermiştir (Gollnick ve ark., 1973). Hekzo-kinaz enzimi dayanıklılık antrenmanlarıyla aktivitesinin arttığı gözlenen tek anaerobik metabo­lizma enzimidir (Morgan ve ark., 1971). Hekzokinaz, glukoz 6 fosfatın fruktoz 6 fosfata parça­lanmasını düzenler. Bu işlem glikozun kasa girişinden hemen sonra metabolizmanın anaero­bik fazının ilk safhalarında yer alır. Böylece bu enzimin aktivitesindeki artış muhtemelen kas tarafından toplanan kan glikoz miktarını arttırarak dayanıklılığı geliştirir. Bir çalışmada hekzoinaz aktivitesi dayanıklılık a «in ve ark., 1973) (Akt. 3).

Glikoz Alanın Devri: Laktik asiti oluşturmak için hidrojen iyonlarıyla birleşmeden önce ana-srobik metabolizma süresince üretilen Prüvik asitin bir kısmım uzaklaştırarak laktat üretim hı­zı bu işlemle azaltılabilir (Felig ve Wahren, 1971). Pruvik asit birleşerek protein alanini oluştu­rur. Alanin bundan sonra karaciğere ulaştırılır ve burada glikoza dönüştürülür ve glikojen veya kan akışında saklanarak depo edilir ve enerji olarak kullanılmak üzere kanla birlikte kaslara taşınır. Bu devrin işlevleri dayanıklılık yarışları kadar kısa sprintler süresince işlev görür (Weicker, 1983). Glikoz alanin devri antrenman süresince toplam enerji ihtiyacının %10-15'i arasında kaynak sağladığı ölçülmüştür (Mc Ardle, Katch ve Katch, 1981) Araştırmalar glikoz alaninin antrene edilebilir bir tepki verdiğini göstermektedir. Brooks ve Fahey (1984) antrenmandan sonra alanin kullanımında artış kaydetmişlerdir. Bu reaksiyonları 

düzenleyen en büyük enzimin aktivitesi alanin transaminmazdır. Ve bununda antrenmanla arttığı gösterilmiştir (Mole, Baldwin, Terjung ve Holoszy, 1973) (Akt. 3).

Malat aspartat Mekiği: Bu mekanizma laktik asit üretimini prüvik asitle birleşmeden önce bazı hidrojen iyonlarını uzaklaştırarak laktik asit üretim hızını azaltabilir. Bu Krebs siklüsünde yani malik asitin okzalo asetik asite dönüşüm işleminde yer alan aspartik asitin bulunduğu yer de yani kreps siklüsünde başlar. Bu dönüşümün bir parçası olarak hidrojen iyonları NADH1-dan salınır. Böylelikle elektron transport zincirine girebilirler. Bir kez hidrojen iyonları salındığında serbest kalan MADH hidrojen iyonları prüvik asitle birleşip laktik asiti oluşturmadan ön­ce diğer hidrojen iyonlarını toplar ve işlemin en büyük enzimleri aspartat trans aminaz ve malatdehidrogenazdır. Bu enzimlerin dayanıklılık antren m an I arıyla insanlarda %60 oranında artı­şı bildirilmiştir (Hollzy, 1975). Böylece malat aspartat mekiği egzersiz süresince laktik asit üre­timini azaltmak konusunda küçük fakat önemli bir rol oynar (Akt 3).

 

Laktik asidin kaslarda uzaklaştırılma hızının artışı

Çalışan kas fibrilterinden uzaklaştırılan LA. pH'ı düşürmek için kullanılamayacaktır. Sonuç olarak sporcular, laktik asit kastan hızla uzaklaştığında aşırı asidoz yaratmaksızın daha hızlı anaerobik yoldan enerji sağlayabilirler. Laktik asidin uzaklaştırılma hızını etkileyen her tür ant­renman performans gelişiminde büyük rol oynar. Bu rol, uzun yarışlarda daha fazladır, çünkü laktik asidin uzaklaştırılması için daha fazla zaman vardır. Miktar açısından daha küçük olma­sına rağmen daha kısa yarışlarda da belirgin etkileri olacaktır.

Laktık asidin kaslardan uzaklaştırılmasına birkaç faktör etki eder. Bir çoğu kaslardan lak­tik asidi alıp uzaklaştıran dolaşım sisteminde yer alır. Laktik asit ayrıca çalışan kas fibrillerinden difüzyon yoluyla çalışmayan dinlenik durumda olan kas fibrillerine aktırılır (Akt. 3).

 

Laktik asidin dolaşım sistemi İle uzaklaştırılması:

Gelişmiş bir kalp debisi kan akış hızını arttırır, böylece her bir kırmızı kan hücresi laktik asi­di toplar ve başka bir yere taşır ve en kısa zamanda tekrar geri döner. Bu etki sadece maksimal yüklenmelerde kullanılır. Submaksimal hızda yapılan antrenman Kalp debisinde bir artış göstermez.

Çünkü strok volüm hızın en üst noktasında azalır ve çünkü kalp debisinin en önemli bile­şenidir. Bazı uzmanlar her iki öğenin de strok volümün maksimal veya maksimale yakın oldu­ğu düşük hızdaki antrenmanlarla en iyi şekilde geliştirilebileceğini belirtmektedirler. Astrand ve Rodahl (1977) maksimal hızın %50-60'ıyla çalışılan bir antrenmanın bu amaç için ideal oldu­ğunu ileri sürmektedirler. Bu antrenmanın strok volüm üzerindeki etkileri bu hızda kalp atım hızı monitörleri ile izlenebilir. Strok volüm arttıkça kalp atım hızları düşecektir (Akt. 3).

Gelişmiş kan dolaşımı maksimal yüklenme süresince laktatın uzaklaştırılma hızını arttıra­caktır. Kesin olmamakla birlikte bu submaksimal eforlarda da aynı etkiyi gösterebilir.

Buna ek olarak, kas kapillerinde artış maksimal ve submaksimal aktıvitelerde laktik asidin  uzaklastırılma hızını  kesinlikle arttıracaktır. Kas kapillerinde artış her hızda ditüzyon kapasitesinin artışına sebep olacaktır.

 

Kas fibrilteriyle laktik asidin uzaklaştırılması:

Gelişen dolaşım sisteminin laktik asidin uzaklaştırılmasında büyük re men, bu işi yapan tek mekanizma değildir. Diğer bir mekanizma laktik asidin çalışan kaprillerinden aynı kas içinde o anda dinlenik durumda olan fibrillere ditüzyonla taşınmasıdır.

Bir kastaki fibrillerin sadece bir parçasının aynı anda çalıştığı bilinmektedir, aynı kasta inaktif fibrillerde bulunmaktadır. Bu fibriller düşük konsantrasyonda laktik asit içerir, dolayısıyla ba­sınç bu fibriller üzerine olacak ve difüzyonla geçiş gerçekleşecektir. Difüzyon mesafesi çok kı­sa olduğu için laktik asit çok hızlı bir şekilde uzaklaştırılabilecektir. Bu fibriller içinde laktik asit okside olup glukoza çevrilecektir. Aynı anda da çalışan kaslarda laktik asit konsantrasyonu azalacak ve asidoz gecikecektir. Brooks (1 ü8ö), egzersizle üreıüen UkLik asidin %30'siiii.ı ta­birine bitişik fibrillere difüzyonu ile uzaklaştırıldığını göstermiştir.

Laktik asidin işleyen kaslardan dinlenik saklara olan difüzyon miktarı; (1) çalışan ve dinle­nik kasların birbiriyle oranına, (2) aralarındaki laktat konsantrasyon farkına, (3) birbirlerine olan uzaklıklarına bağlıdır. Son ikisi antrenmanla g el işlini em eyebi lir. Bu oran örneğin yüzme­de kulaç etkinliğinin gelişmesiyle değiştirilebilir. Bir kerede kasılabilen fibriller yüzücünün be­cerisi ile doğru orantılıdır, iyi propalsif etkisi olan sporcular belli bir hıza ulaşmak için daha az kas fibrili kullanabilirler. Bu dinlenen kas fibriilere laktik asidi toplama fırsatı verir.

Bir yüzücü açısından antrenmanda yüzülen hız sporcunun birkaç dakikada tükenmes'"-sebep olmayacak şekilde olmalıdır, aksi takdirde tekrarlarır sini yaratmayacaktır. Bu amaç için anaerobik eşikte veya biraz üzerinde yüzmek en iyisidir. Çünkü aerobik metabolizma aşırı yüklenir ve anaerobik metabolizma laktik asidin yavaşça fa­kat dengeli bir şekilde birikmesine sebep olur (3).

 

ANTRENMAN YETENEĞİNİ GELİŞTİREN UYUMLAR

Antrenman yeteneğini geliştiren iki antrenman etkisi vardır: (1) Kas glikojen depolarında artış ve (2] yağ metabolizmasında artış. Başatı için önemli etkilerdir, çünkü sporcular daha uzun ve daha şiddetli çalıştıklarında yarışma performanslarını geliştiren uyum sağlam şansı­na sahiptir.

 

Artan kas glikojen deposu

Karbonhidratların büyük çoğunluğu, egzersiz süresince kan glukozundan arta kalan mik­tarlarla, kastaki glikojen depolarından gelen bir substrat olarak kullanılır.

Kas glikojeni 20 sn.'den sonraki yüklenmelerde en büyük enerji kaynağıdır. Genellikle kı­sa dinlenme ve iyi bir diyetle yüklenmelerde enerji ihtiyacını karşılayan glikojen depoları ye­terli miktarda doldurulur. Fakat, antrenman farklı bir durumdur. Sporcular, birkaç gün zorlu bir çalışma ortaya koyduklarında sıklıkla kas glikojen depoları düşer (3).

 

Artan yağ metabolizması

Yarışma süresince ATP'nin yenilenmesini sağlamak için yağlardan alınan enerji çok ya­vaştır.

Dayanıklılık antrenmanlarının tek önemli etkisi tekrarlı antrenmanlar boyunca yağlardan alının enerjinin miktarında artıştır. Antrenmandan önce yağlardan karşılanan enerjinin miktarı %35-40 arasındadır. Bu oran antrenmandan sonra %50-60'lara çıkacaktır.

Yağ metabolizmasındaki artış kas glikojen kullanımını azaltacak böylece sonraki daha hız­lı tekrarlar için enerji ihtiyacı karşılanabilecektir. Yağ metabolizmasındaki artış kas glikojen kul­lanımını günden güne azaltır, böylece yüzücüler bir antrenmanda iki kez hızlı çalışabilirler. Yağ metabolizmasını geliştiren antrenmanın en iyi şekli çok kısa dinlenme intervalleriyle (5-10 sn) uzun tekrarlı setler halinde yüklenmektir. Bu çalışmalar aerobik metabolizmanın enerjiyi yağ­lardan kazandığı orta hızda gerçekleştirilmelidir (3).

 

 

 

 

 

 

Yayına Hazırlayan : Cem TOSUN